1974 yılında BIS (Bank For International Settlement) bünyesinde Bankacılık Denetleme Komitesi kurulmuştur. 1974 yılında yaşanan petrol krizleri ve büyük uluslar arası bir bankanın iflas etmesi ile birlikte uluslar arası bankalar ve finansal kurumların sermaye yeterlilikleri konusundaki endişeler ciddi seviyelere yükselmiştir. Bankacılık Denetleme Komitesi 1975 yılında Basel komitesi mevcut endişelerin giderilmesine yönelik bildiri yayınlayarak, Basel Bankacılık Denetleme Komitesinin tavsiye organı işlevini kazanmasını sağlamıştır. Basel Bankacılık Denetleme Komitesi G-10 ülkelerinin Merkez Bankası başkanları ile bankacılık düzenleme ve denetleme otoritelerinin yetkililerinin katılımı ile oluşturulmuştu. Bu yapısı itibariyle Avrupa Birliği üyeliği için de aranılan kıstaslardan biri Basel Bankacılık Denetleme Komitesinin belirtmiş olduklarını yerine getirmek olmuştur. Komite 1988 yılında BASEL I’i yayınlamıştır. Kredi riskine ilişkin asgari sermaye yükümlülüğü önerilmiş olup riskin yapısından çok teminatın niteliği hususlarında çıkarımlarda bulunulmuştur. 1996 yılında piyasa riski de sermaye ayrılması gereken bir risk unsuru olarak komitenin gündemine girmiştir. İçsel sistemlerin çalışmaması veya yetersiz içsel süreçleer, insan kaynağı, bilgi işlem teknolojileri ve dışsal etkenler nedeniyle ortaya çıkan risk; operasyonel risk olarak değerlendirilmektedir. Uluslar arası bankacılığın teknoloji devrimi ile hızlı ve sürekli gelişimi, insan kaynağının gelişim ve değişimi ve içsel sistemlerin yapılandırılması zaman içerisinde operasyonel riske karşılık olarak da asgari bir sermaye ayrılması gündeme geldiğinden Basel Komitesi ilgili çalışmalarına 1999 yılında başlamıştır. Kredi, piyasa ve operasyonel riskin ölçülmesi ve asgari sermaye ayrılmasına ilişkin öneri ve çıkarımlarda bulunan BASEL II 2004 yılında yayınlanmış, 2007 yılı başında gelişmiş ülkelerdeki finans sektörü için yürürlüğe konulması kararlaştırılmış ve reel kesim için ise 2008 tarihi hedeflenmiştir. BASEL II; - OECD’ye üye ülkelerin kredi risk ağırlığının % 0 olma avantajını kaldırmasını, kararlaştırmıştır. BASEL II; üstlenilen risklere karşılık olarak asgari sermayenin tespit edilmesi, denetim & gözetim ve piyasa disiplini & şeffaflık ilkeleri üzerine konumlandırılmıştır.
KREDİ RİSKİ: Standart Yöntem: Ülke, banka ve şirketlerin kredi risklerinin uluslar arası derecelendirme kuruluşlarınca derecelendirmeye tabi tutulması, risklilik düzeylerinin belirlenmesi ve buna göre ilgili fiyatlamaların düzenlenmesi esasına dayanır. İçsel Derecelendirme Yöntemi: (Temel ve Gelişmiş) Krediler ülke portföyü, banka portföyü, kurumsal portföy, perakende portföy ve sermaye yatırımları olarak ayrıştırılır. Bankanın yapacağı derecelendirme için belirli dataların elde edilmesi gerekmektedir. Temerrüde düşme ihtimali, oluşabilecek toplam zarar, temerrüde düştüğündeki risk toplamı, vade ve riske maruz değerin öğrenilmesi ile ilgili derecelendirmenin yapılması mümkün hale gelmektedir. PİYASA RİSKİ: Standart Yöntem: Ticari pozisyon, kur, faiz ve fiyat riskleri ağırlık katsayılarına göre sınıflandırılarak hesaplanır. İçsel Yöntem Tarihsel simülasyon, monte carlo ve variance-covariance yöntemleri ile riske maruz değerin hesaplanması (Value at Risk). VAR: Belirli bir güven aralığı döneminde ve belirli bir süre içinde oluşabilecek maksimum riski ifade etmektedir. OPERASYONEL RİSK: Temel Gösterge Yaklaşımı: Üç yıllık brüt gelirin Basel Komitesince belirlenen bir katsayı ile çarpılmasıyla hesap edilir. Standart Yaklaşım: Banka içindeki birimlerin brüt gelirlerinin katsayı ile çarpılarak ortalamalarının alınması ile hesaplanır. Gelişmiş Yaklaşım Geriye dönük 5 yılın zarar ve kayıplarına ilişkin data oluşturulması ile hesaplanır. Gelişmekte olan ülkelerin bankalarının içsel derecelendirme imkanlarının kısıtlı olması nedeniyle standart yöntem tercih edilecek ve kredi verilecek bir çok firmanın derecelendirme notu bulunmadığından kredi riskleri çok yüksek olarak değerlendirilecek ve bankanın daha fazla sermaye ayrılması gerekecektir. Gelişmiş ülkelerdeki bankalar derecelendirme yapabilme imkan ve kabiliyetine sahip olmalarından ötürü içsel derecelendirme sistemini tercih edecekler ve daha az sermaye ayırmak zorunda kalacaklardır. Bu süreç gelişmiş ülke bankalarının gelişmekte olan ülke bankalarını bünyelerine katmalarını yani bir bakıma uluslar arası konsolidasyonu gündeme getirecektir. |
|